28 Mart 2012 Çarşamba

Das Leben der Anderen - Başkalarının Hayatı 2006

Yönetmen: Florian Henckel von Donnersmarck

Oyuncular: Martina Gedeck, Ulrich Mühe, Sebastian Koch

Ödüller: En İyi Yabancı Film Akademi Ödülü'nü ve aynı dalda BAFTA, Bodil ve César Ödülleri'ni ayrıca çeşitli festivallerde 58 başka ödül daha kazandı.

Tür: Politik Gerilim

Konusu: 1984 yılının Doğu Almanya'sında geçen filmde, ülkenin güçlü gizli polis örgütü Stasi'nin yetenekli istihbarat elemanı Yüzbaşı Gerd Wiesler'in rejim karşıtı olabilecekleri düşünülen bir sanatçı çifti gizlice dinleyip takip ederken yavaş yavaş yaptığı işten pişmanlık duyması anlatılmaktadır. (Wikipedia alıntı)


Notlarım ve düşüncelerim:


- Öyle veya böyle şunu görmüş oluyorum ki, Akademi ödüllerinde yabancı film dalında yarışan ve seçilen filmler gerçekten iyi oluyor.
Benim için diğer örnekler olarak şunları da eklemek isterim:
"Gözlerindeki Sır -Arjantin 2009,
Kalpazanlar - Avusturya 2007,
Kaplan ve Ejderha - Tayvan 2000,
Hayat Güzeldir - İtalya 1998

- Totaliter rejimin bireyler üzerindeki etkisini özellikle sanatçılar yönünden ele alarak inceleyen filmde sanatla uğraşanların bu rejim sisteminde nasıl varolabildiklerini veya olamadıklarını (!) görmüş oluyoruz.

- Filmde vurgulanan rejim karşıtı bir başka bilgi ise herşeyi sayılarla en ince ayrıntısına kadar istatistiklerle belgeleyen sistem intiharların sayısını tutmamaktadır ve sistemin pek çok kişiyi intihara sürüklediğidir.
Baskıcı rejim altında insanların umutsuzluğunu ve bireysel varlıklarını yaşayamamalarını intiharla sonuçlanması ne kadar doğal ve trajik olduğunu düşündürtüyor. Belki de bireysel olarak karar alabildikleri tek eylem intihar olmakta.

- Bu tarz filmlerde yani baskıcı rejimlere veya distopik hikayelere sahip senaryolarda film bittiğinde "muhteşem bir filmdi" dedirten çok önemli bir unsur var bence tıpkı "Das Leben der Anderen" de olduğu gibi.
İnsani vijdan ve umuda dair bir belirti.

Aynı hissiyatı "Fahrenheit 451" de de yaşamıştım.

Das Leben der Anderen'de de hikayenin gelişiminde insanın yarattığı bir rejimde yine insani duygular karamsar ortamda umuda göz kırpıyor ve bu da seyircide bir rahatlamaya yol açıyor. Ve film bittiğinde izleyici bu umutla ferahlamış olarak memnun bir şekilde ekranın karşısından ayrılıyor. Tıpkı benim gibi..

15 Mart 2012 Perşembe

Sylvain Chomet - The Triplets of Belleville 2003- Animasyon film

The Illusionist ile kıyaslandığında farklı bir çizim olduğunu düşünüyorum, özellikle karakterlerde.  Bu sefer kahramanlar karikatürüze edilerek çizilmiş, keskin hatlara sahip ve çirkinleştirilmişler:) Buna retro tarzı çizim deniliyormuş.

Chomet'in ilk uzun metrajlı animasyon filmi olan The Triplets of Bellevile'in senaryosu da yönetmenliği de kendisine ait. 2003 yılında Oscar adaylığı da var
Filmde yine konuşma yok ama müzikler şahane. Görsel detaylar ve fotoğrafik kareler çok çok güzel. Eğlenceli bir konusu var, zaman zaman beni çok güldürdü. Bir çizgiroman okuyormuş gibi hissediyorsunuz.

Filmin konusu şöyle,

Yetim bir çocuk olan Champion'u büyük annesi Madame Souza büyütmüştür ve onun desteği ile yıllar süren çalışmaların ardından Champion, Fransa Bisiklet Turu'na yarışmacı olarak katılmayı başarır. Fakat Champion, iki yarışçı ile birlikte mafyalar tarafından kaçırılır.

Belleville adlı bir şehire kaçırılan Champion, burada bisiklet temelli bir kumar makinası için gün boyunca pedal çevirmek zorundadır.  Madam Souza ve Bruno büyük bir okyanusu aşarak Belleville adlı şehire gelir. Madam Souza'ya erkek torunu Champion'u bulabilmek için Belleville Üçlüsü adlı eski bir şarkıcı grubu üyeleri Violette, Blanche ve Rose yardım eder. (Wikipedia'dan alıntı)






14 Mart 2012 Çarşamba

Sylvain Chomet ve The Illusionist (Animasyon film)

Geçen sene festivalde izlemeyi hedeflediğim ve maalesef beyaz perde yerine, geçtiğimiz günlerde evde izleyebildiğim "The Illusionist" onca festival filmi arasında seçebileceğim herhalde en isabetli film olurdu.
Hemen peşinden de "The Triplets of Belleville" i izledim. Ondan da bir sonraki yazıda bahsetmeyi düşünüyorum:)

The Illusionist 1959 yılında bir sihirbazın Paris'ten İskoçya Edinburg'a doğru uzanan iş arayış hikayesini ve bu yolculukta yanına sığınan genç bir kızı konu almakta.
Sihirbazlık sanatını büyük bir itinayla yapmaya çalışan Tatischeff gösterilerinde istediği ilgiyi pek bulamamakta fakat yaşamak için bu işi sürdürmek zorundadır.
İskoçya da küçük ve mütevazi bir kasabadaki bir pub'dan aldığı teklif üzerine buraya gelir ve şovu neşeli ve sarhoş İskoçlar tarafından keyifle izlenir.
Son derece kibar ve düşünceli bir beyefendi olan Tatisceff pub'da çalışan temizlikçi kıza yaptığı sihirli numaralar ve ona aldığı kırmızı ayakkabılar sonucu ayrılma vakti geldiğinde kız onu bırakmak istemez ve emrivaki de olsa yolculuğa birlikte devam ederler.

Hemen hemen hiç konuşmanın olmadığı filmde hiç kopukluk olmadan herşeyi çok iyi anlatan bir çizgi dünyası izliyoruz. Ben çizimlere, derinliklere ve detaylara bayıldım. Herşeyiyle buram buram Fransız kokulu çizimler, yani zarif:) Evet çizimler çok zarif, ince uzun, evler, binalar, evlerin içi, dekorasyonlar benim çok çok hoşuma gitti. Sadece çizim değil konu itibari ile de sürükleyici.  Çok beğenerek izledim. Aşağıda filmle ilgili pek çok kare bulabilirsiniz.

Bir de Sylvain Chomet ve filmografisinden bahsedelim.
Chomet 1963 doğumlu Fransız animatör ve yönetmen.  Şu ana kadar 3 animasyon film projesi olmuş.
İlk kısa filmi "The Old Lady and the Pigeons (1998)" adlı filmini tamamladı ve 6 farklı ödül aldı. Uzun metrajlı animasyon filmi "Les Triplettes de Belleville" (Belleville'de Randevu) 2003 yılında iki dalda Oscar'a aday gösterildi.
2010 yapımı The Illusionist bir çok festivalde yer almasının yanısıra 83. Akademi Ödüllerine Animasyon dalında aday gösterilmiş va fakat ödülü Toy Story 3'e kaptırmış.

İşte Illusionist'ten görüntüler,







13 Mart 2012 Salı

Bir Ayrılık - En İyi Yabancı Film Oscar Ödülü 2011



Bu filmle İran, ülkesine hem yabancı film dalında Oscar hem de  61. Berlin Film Festivali'nde En İyi Film dalında  Altın ayı ödüllerini ilk kez getirmiş oldu.

Filmi izlemeden önce İran filmi olduğundan ve afişinde bir kadın resmini görünce konu itibariyle şöyle bir önyargı oluştu bende. İran rejiminden ve koca baskısından kaçmaya çalışan bir kadın ve kızı ve onları durdurmaya çalışan bir koca.
Filmin açılış sahnesinde tam yanılmamışım derken filmin gidişatı öyle bir çalım attı ki, beni ters köşeye yatırmayı bildi.
Kısaca konuya yer vereyim hemen: Ergenlik çağlarında çalışkan bir öğrenci kızları ve alzheimer hastası bir babaları olan bir çift var. Kadın zorla aldığı vizesini kullanıp ailce yurtdışına çıkıp yaşamayı hedeflerken kocası babasını bırakmak istemediği için boşanmanın eşiğine gelirler. Kadın ailesinin yanına yerleşir ve kızı da babasının yanında kalır. Gün içinde babayla ilgilenecek bir bakıcı kadın tutarlar. Daha sonra yaşanan talisiz bir olay ile adam ile bakıcı arasında bir dava süregider ve işler karışır.

Bana soracak olursanı filmi beğendim, sanki biraz Nuri Bilge Ceylan filmleri gibi diyebilirim. Bir süreç içinde yaşanan ilişkiler ve insanlık halleri gibi.


Konuya kuşbakışı bakıldığında herhangi bir ülkede de herkesin başına gelebilecek bir olay gibi gözükürken filmin çözüm noktası İran'ın nasıl bir rol oynadığını ortaya koyuyor.

Bana kalırsa iki önemli konuya parmak basıyor "Bir Ayrılık".
1) Boşanma döneminde çocukların anne baba tarafından düşürüldüğü durum.
2) İnançların davranışları nasıl etkileyebileceği

Daha fazla ipucu vermiycem. İzlemeye değer:)

9 Mart 2012 Cuma

Evimizde köy havası

Bu hafta mutfağımıza altın saçılmış gibi hissettim doğrusu.
Herkesin dilindedir ya, şu şehirhayatını bırakıp küçük bir kasabada toprakla uğraşıp kendi ürünlerini üretme, dağcılık, bağcılık yapmak ve doğaya dönüş fikirleri, sütü ineği sağarak içmek, domatesi dalından koparıp yemek, kekiği ellerimizle toplayıp kurutmak.
Kulağa ne hoş geliyor dimi, yapılabilseydi şehirde kimse kalmazdı o ayrı. Bu sadece günümüzün moda sohbetleri, ben kimsenin lafında bir gerçeklik hissetmiyorum neden mi, buna gönül verilseydi yatıp kalkıp domates nasıl yetiştirilir, toprak nasıl verimli hale gelir, tavuklar neyle beslenir, inek bakımı nasıldır araştırırlardı bu söyleyenler, bir hayal tabii konuşulanlar ama sanki biri ha dese ertesi gün gidilecekmiş gibi de ciddiyetle:)

Neyse ben gerçekçi kimliğimle böyle bir yaşama geçişimizin şimdilik bir hayal olduğunun farkına vararak köy yaşamını kısa yoldan eve getirme yolunu buldum.
Yakın bir dostumuzun hatta organik tarım, gdosuz tohumlarla ve üretimi ile ilgisi, bilgisi ve uygulaması olan bir dostumuzun tavsiyesi ile ipekhanim çiftliği adında bilinen Nazilli Aydın'da yeralan bir çiftlikten siparişlerimizi vererek bu haftamızı köy ürünleri haftasına çevirdik.

Efendim gelen 3 litre süt ile ne yapacağımı şaşırdım.Kaynatırken oluşan kaymağı alıp kahvaltıyamı saklamadım, 2 çanak yoğurt mu yapmadım, bardak bardak içmedik mi, oluşan mis gibi yoğurttan ayran mı yapmadık derken sütlaç için bir damla kalmadı. Altın muamalesi gördü üstü sarı sarı yağ bağlayan misler kokan sütçük.
Nazilliden nasıl mı geldi bizim eve bu nadide süt, şişeler içinde buz tutmuş olarak, paketlenip kargo ile yola çıkışının ertesi günü geldi eve ve hala buzluydu.

Bu çiftlikte yok yok ama, sadece süt değil, yayık tereyağı söyledik mesela kokusu bile mest ediyor insanı, tabi ege otları da söyledik, ebegümeci, ısırgan piştikleri an mutfağımızda bir bahar havası esti. Bir demet pırasa geldi, hayatımda pırasanın kokusunun böyle olduğunu bilmiyordum.

Reçeller, konserveler, ballar, meyvaler, sebzeler, baklagiller, otlar herşeyin üretimin yapıldığı muhteşem bir yer burası.  
Çiflikle ilgili bilgi almak ve resimlerle ipekhanimçiftliğini gezmeki isterseniz www.ipekhanim.com adresine bakabilirsiniz. Yeni süt siparişimi verdim artık kutu sütlerine nasıl geri dönüş yaparım bilmiyorum:)
Yaz gelsin artık:)

2 Mart 2012 Cuma

Bu Oyun Kaçmaz! Kocasını Pişiren Kadın!

Tiyatro 3 grubu  sevgili dostlarım Melisa ve Mehmet Gürmen'in kurdukları bir tiyatro grubu. Kısa sürede çok büyük başarılar elde ettiler, muhteşem bir oyun sergiliyorlar ve izleyen herkesten övgüler alıyorlar.

Ben şahsen izleyemedim henüz oyunu, malum Arya'nın biraz daha büyümesini bekiyorum:) Bahar aylarında ilk fırsatta izlemeyi çok istiyorum.

Oyunu izleyip düşüncelerini paylaşan blogger Ayşen'in ve Hayat Melodisi'nin  yazılarına bir göz atmanızı öneririm:)

Oyun, konu itibariyle kadın erkek ilişkilerini ve evlilik, boşanma, yeni eski eşler durumuyla bir kara komedi olarak bize sunuyor.  Dünyaca ünlü başarılı bir eser.
Tiyatro 3 bu sezon oyunlarını sıkça oynuyorlar. Afife Jale sahnesinde ve Barış Manço Kültür Merkezinde olmak üzere iki yakada da seyirciyle buluşuyorlar.
Mutlaka izlemenizi öneririm.

Birdeeeeeee!!!!!!!!!


7 Mart 2012 Çarşamba günü Ortaköy Afife Jale'de oynayacaklrı oyun için Ajanda Dergi okuyucuları için 2 kişiye 2şer davetiye ayırdılar. Çekilişe katılabilir ve belkide şanslı izleyici olabilirsiniz.
Detaylar burada http://www.ajandadergi.com/index.php/2012/02/tiyatro-kocasini-pisiren-kadin-tiyatro3///

Sizde izlediyseniz mutlaka paylaşımlarınızı bekliyorum:)